Var Mıyız?

“Aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır; ama insan onu canlandırır, alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona; saflığını yitirmiş, inanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır, bir olay çehresine dönüşür: Mantıktan sonra hastalığına geçiş tamamlanmış olur… İdeolojiler, doktrinler ve kanlı şakalar böyle doğar.” *

E. M. Cioran’ın derinsel bir o kadar düşündüren ve beynimizin içindeki putları yıkıcı darbesiyle konuyu açmak istedim.

Hayatın seyri içinde var olan insanlık, belli tarihsel bütünlük ve gelişim ile bu günlere ulaşmıştır. Asıl olan şu ki bizlerin milyar yıl önce dünyanın oluşum serüveninde sadece bir çekirdek oluşumuz ya da toprağa atılan bir tohumun adsız kahramanları olarak süregelen kodlarımız, bugünün alışılagelmiş iki ayaklı DÜŞÜNEN insanını yaratabilmiştir. Bunun adına isterseniz ilahi bir gücün 6 günde dünyayı yaratım mitini de ekleyip düşünebilirsiniz. Sonucunda nefes aldığımız bu doğa içinde, sadece öldürücü bir güç haline gelmemiz, yasa ve onun kurtarıcı buyrukları ile şekillenen hayatta sadece rol çalıp, döngünün içinde çark etmemizin yegane temeli de varlık sebebimizin ne derece dejenere olduğunu göstermektedir. Yani biz varız ama yokuz da!

Ayağa kalkıyoruz; fakat bu kalkış doğa kanunlarına indirilen bir yumruk gibi yok ediyor tüm kazanılan değerleri. Ve biz, hiç olmadığı kadar yabancılaşan ben ile savaşım haline giriyoruz. Sanrılar ile mistik bir havanın karaltısında süregelen boğuşmalara sahne olan benin, gerçekliğinden uzaklaşması yaşanılan sorunun daha da derinleşmesine yol açıyor. İnsani değerlerin kurban rolü ile sönümlenen iyimserliği, kısa bir an içinde kazanma arzusuyla başkalaşıyor, ağızlardan akan yok etme iştahının önüne ne bir kanun ne de korku engel olabiliyor. Düşünen insan bir evrim daha geçirerek düşünen katil olabiliyor.

 “Hele insan ilgisizlik melekesini bir yitirsin; potansiyel bir katil haline gelir.”**

Geldiğimiz aşamada marazi bir ruh hali ile koşarak yol aldığımız çağ ve buna uyum sağlamak adına kıt kanaat geçimini sağlama uğraşı bizlerin her anlamda savrulmasına ve bireysel kaygıların ön plana çıkmasına yol açıyor. Toplumsal tabakanın tarihin en zorlu şartlarında ortaya koyduğu yaşam mücadelesi, dayanışma ağı ve geleceği kurma özlemi, şimdilerde kaygının hissedilir boyuta ulaşmasından dolayı sekteye uğruyor.

Bununla birlikte siyasi arenada da bunu açık bir şekilde görmekteyiz. En başta söylenildiği gibi ideolojiler birer yıkılmaz kült haline geliyor, onun etrafında kümelenen çoğunluk da ufak bir çıkarım sağlamak adına tüm hayatını feda etmenin çılgınlığı içerisinde yol alıyor. Halbuki düşünen biz, çok kısa sürede düşünmeden kazanım elde etmenin ilkesizliği içinde robotlaşıyoruz. Artık geleceği kurma yerine, anlık zevklere, günübirlik hayatlara, paranın gücüne tapan bir insan yaratmaya ve sorgulanmayan bir dünyayı yaşamaya alıştırılan, organize bir siyasi düşünce ile karşı karşıya kalıyoruz. Oyun, heyecan ve telaş yaratmıyor; bilakis düzenin bir parçası, kusursuzluk içinde geçici ve sınırlı bir mükemmel hava estiriyor…

Evrimleşmeye karşı geleneksel tutum ve düşünceyi bir iktidar modeli olarak sunmak, kitleleri bu bağlamda dini temelde zinde tutmayı amaçlamak, varlıksal temellerimizi kader buyruğu altında dizginleyip, motive etmek hiç bir çağda yaşanmamış krizler ile toplumu yoksulluğa alıştırmak, hepsinin tek bir noktada birleşip aynı şeyi söylemesine olanak tanıyor ve bu bizim varoluş sebebimiz olan, DÜŞÜNMEK eylemini biat kültürüyle minimalize eden, (yeri geldiğinde yok etmekten kaçınmayan), efendi köle ilişkisine indirgeyerek, sanki bir Tanrı-Devlet ilişkisi varmış gibi insanlara hissettirerek, korku imparatorluğu adı altında sistemleşmelerini sağlıyor.

Doğduk, geliştik, büyüyoruz; ama ölmeyeceğiz! Son eyleme bağlı yaşayan insanın bu dünyaya mirası olabilir mi? Ölmek için ant içen bilinçler, ölmemek adına savaş veriyorlar.
Tüm insanlığı kurtaracak olan iyiyi, sevgiyi, erdemi ve mutluluğu sermaye olarak gören ve bunu satan politik hayvanlar olmanın gururunu yaşıyor muyuz? 

İnanç, insanın kurtuluş savaşıdır. Başka bir insanı yok etme arzusuna dönüştüğü an cinayet işlemiş olursunuz. Bunu idrak edebilecek yaş aralığında olduğumuza göre neden insani erdemlere karşı direnç gösteriyoruz? 

Bu doğrultuda birilerine yaranabilmek, nemalanmak veya konum sahibi olmak adına siyasi bir kulvarı, amaç dışı yöntemler ile neden kirletiyoruz? Çünkü biz, düşünen ve farkındalık duygusu arşa ulaşan, özgeci olmaktan uzak, bir insan türüyüz!

Dünyayı yaşamaktan uzak, yıkan; sevmekten ziyade, acıya dönüştürenleriz. Beyninizin kapılarını açın, soluklansın. Sadece tek bir bakış ile yorumlamayın hayatı. Birçok şeyi öğrenmek için belki ömrümüz yetmeyecek ama öğrenebildiğimiz her şeyi yaşamsallaştırmak gibi asli bir sorumluluk duygumuz olsun. 
Dik duralım, bir insan bir düşünce; bir kitap bir hayattır.

Kaynakça: 
* E. M. CİORAN / Çürümenin Kitabı
**
                   

Yorumlar

  1. Emeğinize sağlık harikulade bir yazı.

    YanıtlaSil
  2. Ve biz, hiç olmadığı kadar yabancılaşan ben ile savaşım haline giriyoruz. Bu cümle muhteşem efendim. 👏👏👏👏👏👏

    YanıtlaSil
  3. Ve biz, hiç olmadığı kadar yabancılaşan ben ile savaşım haline giriyoruz.

    Bende bu cümleye hayran kaldım. 👏

    YanıtlaSil
  4. Elinize sağlık güzel bir yazı.

    YanıtlaSil
  5. Elinize sağlık güzel bir yazı olmuş. İnanç kısmı için yazdıklarınız da bir o kadar hoştu, emeklerinizin karşılığını almanız dileğiyle.

    YanıtlaSil
  6. Felsefenin kemigini çatırdatan bir yazar Cioran ve okuyucudan hic cekinmiyor bu yönu cok iyi.Varolussal sancıları cok iyi dillendiriyor,inancsal ve sosyal sorunları kendinden yola cikarak aktarması muazzam.keske butun ideolojiler inaclar ögretiler ahlak kuralları iyilik ve guzellik adına olan metaforlarını insanlar arasında yasatabilmeyi basarsaydı dünya daha güzel bir yer olurdu.Yönetenler sadece bundan faydalanmak adına kullanmasaydı ksske hic bir şeyi. Paylasiminiz icin teskkur ederim hocam😊🙏📚

    YanıtlaSil
  7. Blog yazınızı okudum ve bir bütün içinde bir çok konuyu başlık altında düşünmek yorumlamak elzemdir. Kim olduğumuzu saklamak sıf iliklerimize kadar özgürlük ihtiyacından gelir. Gercektir. Yasadiklarimızı asimilasyon olarak nitelendirirsek hayatta kalabilmek için uyum sağlamak her zaman en önemli stratejimiz olmuştur. Elbette amaç suanki halimiz değerlerini mutlu rahat hissettiriyor olsada kendi gerçek benliğimize dönmeliyiz işte bu hepimizin bulması gerekendir. Uyum sağlamak için kendi özümüzden vazgeçmemeliyiz. Gerçek özgürlük bunu kendimize yüksek sesle söylemektir. Kimse için benliğimizin parçalarını geride bırakmamalıyız.

    YanıtlaSil
  8. Dünyayı yaşamaktan uzak, yıkan; sevmekten ziyade, acıya dönüştürenleriz.
    Çok güzel bir yazı. Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  9. kaleminiz daim olsun.

    YanıtlaSil
  10. Katkınız için teşekkür ederim. Cioran a karşı bir önyargım var sanırım. Ama metni beğendim. Okuma listeme ekleyebilirim. Özellikle "İnanç , insanın kurtuluş savaşıdır" cümlesi beni çok etkiledi. Katıldığım çok yer var metinde. Aslında alt kimliklerimizde her tür insan var . Şartlar o hale getirirse katil olmak imkansız değil kesinlikle. İnsanı şekillendiren de yaşadıkları ☺️

    YanıtlaSil
  11. Yazınızı okudum, çok güzel yazmışsınız kaleminize sağlık. E.M.Cioran ayrıca sevdiğim bir yazar, ondan da faydalanmışsınız. Çürümenin Kitabı sarsıcı bir kitap.👍👏

    YanıtlaSil
  12. Kaleminize sağlık. İfade etmeye çalıştığınız şey yazınızda geçen “Neden insani erdemlere karşı direnç gösteriyoruz?” sorusuyla çağın geldiği yeri işaretlemiş. Tüketerek ancak buraya kadar geldik. Buna ilerleme demekte ısrar edince de tezat oluyor. Hayata tezat yaşamaya direnince bir gösteriye dönüşen hayatlarımızın içinde sıkışıyoruz ve yabancılaşma deyip geçmenin kolaylığını seçiyoruz. Kelimeler tüketmeye değil üretmeye yol açmalı dedim ve sustum.

    YanıtlaSil
  13. Nefis bir yazı, paylaştığınız için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  14. Sevgili Fırat; kalemine sağlık..
    Cioran’ın Çürümenin kitabını okumuştum biraz ağır bir kitaptı.Bir sayfanın üzerinde bile çok düşünmüşlüğüm var irdeleyerek tekrar tekrar okuduğum cümleler de olmuştu. Yaşam,ölüm,hayatı sorgulama tam bir varoluş felsefesini yansıtıyor.
    Yaşamın amacını anlamını zaman zaman sorgularız. “Varız ama yokuz” Varlığımızla güzellikler bırakabilmek önemli olan.
    Sevmekten ziyade acıya dönüştürenlerden değil de acıyı tatlıya dönüştürenlerden olursak ilerleyebiliriz.Ama ne yazık ki bize acı yaşatanlara hayranız.Son olarak beynimizin ve kalbimizin kapılarını açalım. Yenilenmekten ve yeniliklerden korkmayalım.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar